Çin’in dışarıya dönük yeni atılımcı yönelimi, kendine anti-emperyalist diyen çevrelerde ABD karşısında yeni bir umut olarak pazarlanıyor.
Emperyalistin karşısında emperyalist desteklemeyi “anti-emperyalizm” ambalajıyla sunmak yeni bir tavır olmadığı için kabul edilemez olsa da maalesef alışılmış bir durum.
Çin, kendisini böyle bir ambalajla pazarlamak için reklam faaliyetlerine özel önem veriyor. Bu reklam faaliyetlerinde, Devlet Başkanı Şi Cinping’in dış politika vizyonunu oluşturan Bir Kuşak Bir Yol Projesi başı çekiyor.
Çin bu projeyi ilk olarak 2013 yılında “modernleştirilmiş İpek Yolu” söylemiyle ortaya attı. Projenin hedefinde Avrupa ile Afrika’ya denizden ve karadan kurulacak birer ticaret hattı ve projeye dahil olacak olan ülkelerin proje kapsamında uygulayacakları gümrük vb. kolaylıklarla Çin’in ekonomik ve stratejik gücünü arttırmak var.
Çin’in projeye katılması planlanan 60 ülke için öngördüğü 900 milyar dolarlık devasa yatırım paketi için “Çin’in Marshall Yardımı” tanımı çok yaygın yapılıyor. Türkiye’de Çinciliğin bayraktarı Aydınlık gazetesinde “Marshall Planı’ndan 12 kat büyük” şeklinde başlıklarla projeyi öven yazılar çıkıyor. Marshall kıyaslaması Çin’in projesinin emperyalist bir karakter barındırdığına dair bir işaret olarak görülmüyor anlaşılan!
Projenin reklam çalışmaları sık sık Doğu Türkistan’daki zalim uygulamaları hafifletmeye çalışan, kılıf uyduran propagandalarla birlikte sunuluyor. Çünkü Doğu Türkistan’da son dönemde toplama kamplarıyla çok daha sert bir döneme giren Çin baskısın artmasında bu projenin doğrudan bir payı var.
Doğu Türkistan bu projenin hem kara hem deniz rotası üzerinde, Çin açısından en kritik noktada duruyor. Hatta Avrupa’ya gidecek demir yolu projesinin başlangıç durağının da gene Doğu Türkistan’da olması öngörülüyor.
Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik zulmü arttırması hem ticaretinin güvenliğini sağlamaya dönük bir çaba hem de bölgede ticari hareketliliğin artmasının Uygurların da ekonomik açıdan ve doğal sonucu olarak siyasi açıdan güçlenmelerini sağlayabilecek bir ortamın doğması kaygısından. Uygurları olabildiğince Çinlileştirmek bu yüzden daha öncelikli bir hal alıyor.
ÇİN FİNANSÖRLÜĞÜNDE BASIN GEZİSİ
Çin’in bahsettiğimiz reklam çalışmalarına dair bir örnek için geçtiğimiz Haziran’ın ilk haftası Cumhuriyet ve Birgün gazetelerinde çıkan birer yazı dizisini inceleyeceğiz. Yazıların konusu, 17-25 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilmiş bir Çin Gezisi.
22 ülkeden 33 gazetecinin katıldığı geziyi Çin Devleti’nin organize ettiğini yazı dizilerinden öğreniyoruz. Gezinin durakları arasında Bir Kuşak Bir Yol Projesi kapsamında önem verilen yerler, Çin Devrimi’ne dair tarihi önem taşıyan yerler ve Çin’in “yeniden eğitim kampı” adını verdiği toplama kampları var.
İki gazete adına oraya giden iki gazetecinin yaklaşım farkları çok belirgin.
Cumhuriyet’te geziyi işleyen Hüseyin Hayatsever’in “Çin’in gözünden Uygur” başlıklı iki yazılık dizisinin ana gündemi Doğu Türkistan ve insan hakları ihlallerine dair kaygılardan oluşuyor.
Hayatsever, gezi kapsamında iki farklı kampa götürüldüklerini anlatıyor. Kampta tutulan insanlarla Çin Devleti’nin görevlendirdiği bir tercüman eşliğinde konuşuyorlar. Soru sordukları herkesin “Buraya gelmeden önce radikal görüşlerden etkilenmiştim” minvalinde cümlelerle söze başlayıp, kötü bir muamele görmediklerini belirtmelerine de dikkatleri çekiyor.
Ziyaret ettikleri iki kampın sorumlularının işleyişle ilgili verdikleri önemli çelişkiyi de yakalayıp not düşüyor. İlk konuştukları kampın sorumlusu burada en fazla 1 sene kalındığını öne sürerken başka bir gün gittikleri ikinci kampın müdürü “Burada kalmanın bir üst sınırı yok,” diyerek hem diğerini yalanlıyor hem de gerçeği ifade etmiş oluyor.
Hayatsever, gazeteci heyetinin ağırlığının da aldığı yanıtlardan tatmin olmadığını ifade ediyor. Yazıdan anladığımıza göre Çinli görevlileri gezi boyunca Doğu Türkistan’daki asayişin Bir Kuşak Bir Yol için hayati önemde olduğundan da söz ediyorlar.
Hayatsever’in aktardıklarından anladığımız Uygurlara yönelik baskıyı meşrulaştırmak için bir de terör sergisi açılmış. Suriye iç savaşına katılan bir kısım Uygur Türkü’nün geçmişte Çin topraklarında yürüttüğü terör faaliyetleri diye sunulan sergi milyonlarca Uygur Türkü’ne yapılan insanlık dışı uygulamaları ve Çinlileştirme politikasını meşrulaştırmak için ziyaretçilere gezdiriliyor.
Çin’in propaganda taktiği Cumhuriyet’te çıkan yazı dizisine bakılınca pek de başarılı olmuş görünmüyor ama Birgün gazetesinde çıkan yazı dizisinde toplama kampları ve insan hakları ihlallerine dair kaygıların esamesi bile yok!
BİRGÜN’DE ÇİN PROPOGANDASI
Birgün’deki iki bölümlük diziyi yazan Erdal Emre tıpkı Çinli yetkililer gibi Bir Kuşak Bir Yol kapitalist projesinin ballandıra ballandıra reklamını yapmış. Çin devletine yönelik hayranlığı her satırda kendini belli ediyor.
İki bölümlük dizinin ilk yazısı tamamen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin propagandası havasında.
İkinci yazıda Çin yetkililerinin Türkiye’den stratejik ortak diye söz etmesinden örtülü bir memnuniyetle söz edilirken, bunun ABD-Türkiye ilişkilerinde kullanılan bir kavram olduğu da vurgulanıyor.
Çin’e dair yaygın kabul gören “kapalı ülke” tanımı boşa çıkarılmak istenirken Çin Dışişleri Bakanlığı’nın her gün basın toplantısı düzenlediği ve dünyada bunu yapan tek bakanlık olduğu kaydediliyor. Ülkesinde muhalif medya olmayan Çin’e meşruiyet kazandırmak için çok zorlama bir yol! Bir siyasinin her gün konuşmasının şeffaflık göstergesi olmadığını en iyi bilecek kişiler Türkiye’de muhalif medyalarda çalışan gazetecilerdir.
Yazıda dikkate değer bir eleştiri de yok değil. Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ne yeterince odaklanamadığı gerekçesiyle Türkiye’ye yönelik –AKP demeden– bir eleştiri var!
Yazıda insan hakları ihlallerinden bahsedilecek diye ümitlendiğimiz tek kısımda, bir Çinli yetkilinin “Benim en iyi arkadaşım da Müslüman” gibilerinden bir ifadesiyle noktalanıyor. Çinli yetkili “Müslümanlarla iç içe büyüdüm, onlar da burada huzur içinde yaşıyorlar,” diyor.
Bu ifade çok daha yakın bir tarihteki başka bir haberi de hatırlatıyor. 3 Temmuz günü Erdoğan’ın Çin ziyaretini haberleştiren Çin medyası Erdoğan’ın hemen hemen aynı ifadeleri kullandığını geçti: “Müslümanlar Çin’de huzur içinde yaşıyor.” İşte Çin propaganda metinlerinin yaygınlığı ve etkisine iyi bir örnek!
Çin’in propaganda savaşında yeni kanallar açacağını da gene Birgün’de çıkan yazıdan öğreniyoruz. Kuracağı yeni medya grupları üzerinden küresel projelerine küresel desteği arttırmayı hedefleyecek.
ÇİN TARAFTARLIĞI ANTİEMPERYALİZM DEĞİLDİR!
İdeolojik zihni bağımlılık dürtüleri eklenince Çin Devleti’nin hedeflediğinden daha olumlu bir tablo bile çizilebiliyor. Çin Devleti’nin propaganda başarısı olarak kaydedilmeye gayet uygun bir yaklaşım.
İçeriğin ötesinde sosyalist gazeteci ve Erdoğan arasında bir düşünsel uzlaşı oluşturabilmek Çin açısından takdir edilesi bir diğer nokta.
Emperyalizm karşıtlığı adına insan hakları ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını meşru görebilen bir anlayış Çin’in hedeflediği propagandanın taraftar bulmasını sağlıyor. Elbette yukarıdaki örnekteki gibi beklenmedik ve istenmedik uzlaşıların gerçekleşmesini de.
Çin’in sömürgeci bir projesi kapsamındaki propagandaların Türkiye’nin sosyalistleri nezdinde alıcı bulması daha da üzücü. İnsan haklarını savunmak, ezilenden yana olmak solun vazgeçilmezleridir. İnsandan yana olmayan bir antiemperyalizm anlayışı hiç olur mu?
İnsandan yana olmayan bir “antiemperyalizm” olmaz ancak “alternatif emperyalizm”e taraftarlık olur!
Emperyalizmin alternatifi emperyalizmdir demiyorsak Çin devletinin finansörlüğünde, insan hakları ihlallerini perdeleyen girişimlere karşı durmak şarttır.